28 Nisan 2011 Perşembe

Çamur

"Ben senin gibi bencil değilim." diye bağırdı Mavi. Aslında kendi konuşmuyor gibiydi. İçindeki acı pıhtılaşıp bir canavar yaratmıştı ruhunda. İşte o canavar konuştukça ağzını kapalı tutma şansı yoktu, çünkü pıhtı ruhunu dudaklarına kadar kaplamıştı.


Mavi, huzur verici ve özgür benliğinden kopup kocaman bir acı pıhtısı haline gelmişti artık, kirlenmişti. Güzelliğini kıskanıp çamur attılar üstüne, belki de saflığından "kusursuz olabilecek kadar yücelmedim" diye düşünüp gördüğü her çamura attı kendini. Halbuki Mavi, gökyüzündeydi, denizdeydi; karada değil.


"Keşke uyumayıp gece olsaydım" diye düşündü Lacivert'e özenerek. Ama uyumayacak kadar güçlü olmadığını biliyordu, çekmeliydi gün ışığının aydınlığını. Oysa Güneş'ten hep kaçardı, bir olmayı beceremezdi onunla. Çamurla örttü sonunda yüzünü, Güneş'ten kaçabilirdi belki de böylece. Bunu görünce Güneş "Ben doğduğumda buraya gelmiş olmazsan üstündeki çamurların suyunu kurutup seni çamurdan bir heykele dönüştüreceğim!" diye bağırdı.


Mavi üzülmüştü ama ısıtmıyordu bedenini Güneş, beslemiyordu varlığını. "Güneş orada benim için boşuna duracağına bana zarar versin." diye düşünüp kabul etti anlaşmayı. Artık değdiği her çamur bedenine yapışacaktı.


Uçarak ayrıldı Güneş'in yanından, Ay'ın aydınlığında aradı çamur birikintilerini... Bulduğu her çamura attı kendini, her birine aşık oldu, her aşık olduğunda Güneş aldı yanına onu, gün doğumu...


Ağlıyordu her ayrılışında, ıslatıyordu toprağı... yani, kendi oluşturuyordu aşık olduğu çamurları. Belki de onu çeken kendi emeğiydi ama fark etse de bilmezden geliyordu bunu, inanıyordu; çamur birikintileri de onu seviyordu.


Bir gece daha fazla dayanamayıp uyuyakaldı bir çamur birikintisinde. Uyandığında gün doğmuş ve Güneş yanına almamıştı onu. Bu şaşkınlığı üstüne ilk defa bir çamur hareket etmişti, saçlarını okşuyordu. Hem Güneş yanına almamıştı, hem de Çamur saçlarını okşuyor, yani ona ilgi gösteriyordu. Artık Mavi Çamur'un da onu sevdiğine iyice inandı ve sıkıca sarıldı ona.


"Güneş bile izin verdi bizim aşkımıza!" diye bağırdı Mavi, onca sıkıntının ardındaki mutlulukla. Bu bağırışla Çamur çekti ellerini Mavi'nin üstünden, gözüne kestirdiği ilk bataklığa attı kendini. Mavi'nin bağırışlarına bir kere bile dönüp bakmadı Çamur. Mavi ağlıyordu hıçkırıklarla ama gökyüzünde olmadığından yaş gelmiyordu gözlerinden artık, yeni bir çamur birikintisi bile yaratamayacaktı bu yüzden.


Mavi ağlayarak koştu peşinden Çamur'un: "Sensiz bir hiçim ben, senin için kaybettim tüm maviliğimi, bunu bana yapamazsın, bırakamazsın..." Duymuyordu Çamur, çoktan tıkamıştı kulaklarını bataklığın kızıllığında.


Bütün rengini kaybederek çamurdan bir heykele dönüşmüştü Mavi artık. Yukarı baktı; Güneş'e, bulutlara, gizlenen yıldızlara ve Ay'a. Hepsi mutluydu orada, yeni maviler gelmişti yanlarına. Öyle mutluydular ki hiçbir mavi ağlayamıyordu, akıtamıyordu göz yaşlarını bulutlardan, yıkamıyordu Mavi'nin üstündeki çamuru. İşte o anda anladı Güneş'in onu o sabah neden yanına almadığını; görememişti Güneş, Çamur'un içinde kaybolmuştu Mavi. Zaten Mavi de Güneş'in onu yanına almasını istemiyordu, mutlu olamıyordu orada. Çamur'u bulmayı Umut etti ve attı kendini bataklığa."Belki de burada karışırım Kırmızı'ya, beni onla seversin." diye düşündü Mavi. Kırmızı'yla karıştıkça moraracaktı halbuki. Çamur'un saf Kırmızı'yı sevdiği aklına bile gelmedi Mavi'nin, oysa Kırmızı da Çamur'u seviyordu.


Mavi Güneş'i sevmeli, bir ışın parçası koparıp ona aşık olmalı, o söndükçe uyumalıydı. Gelen tüm ışınları tepti oysa ki, her gece aşkını bulmak için yeryüzüne indi... ve şimdi bir bataklığın içinde buldu kendini.


Kırmızı'yla karıştıkça morardı, morardıkça kirlendi içi. Ağzını açtı bir daha bağırmak için Çamur'a, çıkmıyordu sesi. Yine de Umut yanındaydı Mavi'nin, bulacaktı Çamur, Kırmızı'nın peşinden giderken Mavi'yi. Özlemişti o da Mavi'nin huzurunu, Kırmızı'yla özgür de değildi zaten. Aslında Çamur'un istedikleri bunlar değildi, bunu hiçbir zaman getirmedi aklına Mavi. Uyuyakaldı Umut'un kollarında, Çamur'un bataklığında.


Uyandığında çok garip hissetti kendini. İçindeki acı kulaklarından ve gözlerinden dışarı çıkmaya çalışıyordu sanki, yakıyordu tüm bedenini. Boğazına kadar gelmiş, tüm ağzına yayılmıştı acı.


"Keşke patlasam bir an önce." diye düşündü Mavi, ama ölmeyecekti daha Güneş'le olan görevini tamamlamamıştı hâlâ. Etrafına baktı ve vücudunu çepeçevre saran Umut'u görebildi sadece. Birden ağzı açıldı: "Ben senin gibi bencil değilim." diye bağırdı Mavi, istemsiz söylemişti bunları ve "Sana olan aşkımı yaşatmak için seni bulmama gerek yok, varlığını bilmem yeterli." diye de ekledi hemen ardından. İçindeki pıhtı konuşuyordu artık. Silkti üzerinden ona sımsıkı sarılı olan Umut'u, Umut bataklığa düşüp boğuldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder