22 Haziran 2011 Çarşamba

absürt edebiyat: sosyal değil duyarlıyım.


çevremin geniş olduğuna bakmayın, asosyalin önde gideniyim ben. telefonlara cevap vermem, kimseyi bir yere çağırmam -çünkü ben de evden çıkmam- çağırdıkları zaman eğer bana ihtiyaçları yoksa eşlik etmemeyi tercih ederim. hatta bünyem bile artık asosyalliğime itaat etmeye başladı. sırf kimsenin davetine “geleyim” diyememem için dandik dandik rahatsızlıklar çıkarıyor. 
mesaj geldiğinde “umarım operatördendir” derim herkesin aksine. 
okul arkadaşlarım beraber kaçıp bir yerlerde eğlenirken ben eve gider filmimi izlerdim.
çoğu genç dünya turuna çıkmak, diskolarda konserlerde eğlenmek gibi eğlenceleri isterken ben küçük bir klübede yaşamak isterim.
ama yapamam, onca insanın bana ihtiyacı varken elime kahvemi alıp keyfime bakamam.  
bu yüzden birinin bir şeye ihtiyacı olduğunda o ortamda ben varsam büyük bir özenle avımın üzerine atlarım. önce kendimi ona benzetir, onu anlar, sonrasında psikolojik yardım ederim. bu yüzden sosyal ortamlardan hiç uzak olamadım, çünkü o kadar çok aç yavru kurt var ki, büyüyüp diğerlerine saldırmasınlar diye henüz küçükken kendi etimle beslerim onları. e tabii ben de yıpranırım, çok günler gezdim kemik ve kas yığını olarak ama yenilendim. yeni bir aç yavru kurt buldukça yenilendim. 
fakat…
şu son avladığım yavru bir kurt değilmiş. sadece tüm çevresini yalayıp yutan bir cüceymiş. acı acı uluyuşlarına kanıp yaklaştım, gördüm, minicikti, hatta gördüğüm en tatlı yavrulardandı…
hemen klübeme alıp besledim biraz. çok çabuk acıkıyordu ama çabuk da büyüyecekti. yedirdim yedirdim, normalde etlerim tükendiğinde çoktan büyümüş olurdu kurtlarım ama bu büyümedi. ağladım, “artık seni doyuramıyor muyum” dedim, kemiklerimi verirsem doyacağını söyledi. kıyamadım, öyle güzel bakıyordu ki gözleri… 
verdim, iliklerime kadar yedi beni. en sonunda iç organlarım, onları koruyan kemiklerle kala kaldılar. acı çekiyordum, ama büyümeden gitmesine gönlüm el vermiyordu. onun yüzünden dışarıda uluyan bütün yavru kurtları karanlığa bırakmıştım. 
bir gün gözlerimi açtığımda gitmişti. 
ilk gidişinde onu bulana kadar dolaştım  o halimle. buldum da sonunda…
eve döndüğümde. 
yatağıma uzanmış keyif yapıyordu. çok mutlu bakıyordu gözleri, hiçbir şeye ihtiyacı yok gibiydi. mutlu oldum, büyüyor diye sevindim ama birden gözleri doldu ve “açım” diye bağırdı bana. onunla beraber ben de ağladım, sarıldım, ısırdı, karaciğerimi bitirdi ilk, sonra midemi, sonra bağırsaklarım, böbreklerim… 
“auuu” “auu auu” “au au au auuu”
minik, minik yavrular… bir sürü minik kurtlar… ben ben bunu büyütene kadar kim bilir kaç yavru öldü! ne yaptım ben? hem kendimi tükettim hem dışarıdaki yavruların ölmesine ve vahşileşmesine sebep oldum hem de bunların hiçbiri bu cüce kurdu büyütmeme yaramadı. 
başım çok ağrıyor.
gitti. zor da olsa gitti. öyle bir attım ki evimden, bir daha gelemedi. 
ben mi? tükendim evet. ama hala beynim ve kalbim duruyor. hala vücudum yenileyebilir kendini de etlerin yenilenmesi kadar hızlı olmuyor bu yedirdiklerim… zaman gerekiyor biraz. yeniden besleyebilmem için, yeniden tamamlanmam gerekiyor.
bu yüzden bu aralar biraz kabuğumun altına çekileceğim. 
yarın beni deli gömleğine sarıp sokacaklar beyaz badanalı hücreme.